19 Aralık 2010 Pazar

Nükleer Santrallerde Kaza Riski

Nükleer güç istasyonun bozulma riskine karsı güvenlik önlemleri alınması açısından, kazanın operatör hataları ve sistemdeki bozukluklar ile nereye kadar ilerleyebileceğini hesap edebilmek için hata ağacı analizi uygulanmaktadır. Buna göre her hatanın olma riski ayrı ayrı hesaplanmakta yada endüstrideki deneyimlerden faydalanılarak bulunmaktadır. Böylece ilk hatadan başlanmakta ve bunu takip eden sistemin hata yapma riski hesaba katılmaktadır. İnsanların ve makinelerin bunları takip eden bütün hareketleri, dallara ayrılarak kaza senaryosunun en sonundaki çeşitli bitiş noktalarına varılmaktadır. Varılan sonuç kesin değer olmamakla birlikte, olası en kötü sonuç kabul edilir ve önlemler bu sonuca göre planlanır. Hata ağacı analizi dünyanın her yerinde nükleer reaktörlerin geliştirilmesi için uygulanmaktadır.
      ABD’de geniş kapsamlı yapılan Rasmussen Çalışması sonuçlarına göre; her 20.000 reaktör yılı (bir reaktörün bir yıl çalışması bir reaktör yıldır) çalışmada, bir tane kor erimesi kazası olacağı hesaplanmıştır. Bu durum, Çernobil kazası dahil edildiğinde bile oldukça karamsar bir yaklaşım olmaktadır. Her 5kor erimesinden birinde yaklaşık 1000 ölüm, 100 taneden birinde yaklaşık 10.000 ölüm ve 100.000 erimeden birinde 50.000’e yakın ölüm olacağı beklenmektedir. Her erimede ortalama 400 ölüm beklenmektedir.
Rasmussen çalışmasının sonuçlarına göre, bir nükleer reaktör kazası sonunda anında yada kanser sonucu ölüm riski, ortalama 18 dakika ömür kaybı getirmektedir. Amerika’da Three-Mile-Island kazasında, soğutma devresi arızası ve çekirdek erimesi nedeniyle kaza yasanmış ve bu olayda serbest kalan radyoaktif maddeler güvenlik kabuğu sayesinde reaktör içinde kalabilmiştir. linç olan, olasılık dağılımı hata ağacı analiz yönetiminde her arızada bu iki olasılığın gerçekleşmesini eleştiren Amerikan bilim çevrelerine rağmen, arka arkaya yada üst üste iki bagımlı isleme ait sistemin arızalanması sonucu nükleer kaza olma olasılığının göz ardı edilemeyeceğini ortaya koymuştur.  Öte yandan teknolojiyi üreten ve kullanan toplumlarda iddia edildiği üzere, en gelişmiş ve güvenli nükleer santrallerin; teknik bir arıza yapmayacağının veya TMI, Çernobil, Tokaimura nükleer santrallerinde yaşandığı gibi insan hatalarından kaynaklı kaza yapmayacağının garantisi olduğu varsayılsa yada nükleer kazanın meydana gelme olasılığı düşük olsa bile tesisin dıştan gelebilecek tehlikelere karsı da güvenli olması gereklidir. Nükleer santrallerde zaman içinde yaşanan tehlikeli olası sonuçları dikkate alarak, tesisin dıştan gelecek tehlikelere karsı da güvenli olmasını ve korunmasını zorunlu kılan fikir önemli olmaktadır. Dış etkilere karsı korunması boyutuyla, bir fabrikanın veya bir konut grubunun karsı karsıya kalacağı sonuçlar çok farklıdır. Söyle ki; deprem, fırtına, su baskını sonucu bir fabrikanın yıkılması lokal bir olay olarak kalmaktadır. Oysa ki bir nükleer santralin doğal afetler (deprem) sonucu sızıntı yaparak radyasyon yayması, lokal olumsuzlukların yanı sıra çevre ve atmosfere de yayılarak geniş alanları etkilemektedir. Bu açıdan güvenlik önlemlerinin nereye kadar değerlendirileceği, güvenlik felsefesi açısından önem arz etmektedir.

Nükleer faaliyetler, kanser vakalarının sayısını hızla artırırken, henüz dünyanın hiçbir ülkesinde nükleer atıkların saklanması ve imhası için lisanslı bir çözüm bulunamamış ve kaza riskleri yok edilememiştir. Bu güne kadar Amerika, Kanada, Fransa ve Rusya olmak üzere bir çok ülkede küçük-büyük nükleer kaza olmuştur. Bu kazaların olduğu ülkelerde en son teknoloji uygulaması ve korunma önlemleri en üst düzeylerde alınmasına karsın bu kazalar önlenememiştir. En yoğun ve en yeni teknolojilerin ve koruma kontrol yöntemlerinin alındığı varsayılan İngiltere’de bile, nükleer santrallerden kaynaklanan kazaların kontrol edilemediğini Sellafield’deki kaza bir kez daha göstermiştir ki sonuçları ağır olan bu sorun çözümlenememiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder